Blog

Su Altında Hayat

31 Aralık 2019 Sal

Birkaç saniye gözlerinizi kapatıp hayal edin: bedeniniz yorgun ve içinde hapsolmuş ruhunuz çaresizce bedenin sınırlarını denetliyor. Hareket etmek için mücadele veren ruh, bu sınırlar dahilinde ehlileştirilmiş.

DENİZ CAN
denizdcan@me.com

Bir anda bütün sınırlar ortadan kalkıyor ve ruh özgür kalıyor, kendi kontrolünde bir bedene kavuşuyor, onu dilediğince hafifletip yüklerinden kurtarıyor. Hatta bedeni aşıp sonsuzluğa doğru neşeyle süzülüyor, dalgalara karışıp sahillere vuruyor. Bu kabına sığmayan ruhu Bill Viola ve teamLab’in eserlerinde farklı biçimlerde sıklıkla hissetmek mümkün. Yaşam enerjisi diyebilir miyiz bu ruha ya da hayatta olmanın sınırsız coşkusu?

İnsan bedeninin geçiciliğini, farklı elementlerle etkileşime geçirip zamansızlaştırdığı ve çoğu zaman dinginleşmiş bedenler üzerinden unutturan Bill Viola, ruhun sonsuzluğunu akla getiriyor. Ateşlerin içinde ama yanmayan, suların altında ama boğulmayan bedenler, insan ömrünün o görünmez eşiğinden atlamış gibi, yapabildiklerini zamandan bağımsız bir gururla sergiliyorlar. Viola’nın senelerce süren araştırma ve deneylerinin ardından adeta hükmettiği bir mecra olan video, izleyenlerin zaman algısını ortadan kaldırmada sanatçıya yardımcı oluyor.

Diğer yandan teamLab, köklerinin uzandığı Japon geleneklerinden ustaca modern dünyaya adapte olurken hissiyatın önemini yadsımıyor. Yarattıkları eserlerde doğanın çelişkilerle zenginleşen dijital tasvirleri, izleyicilerini kimi zaman masum bir oyuna kimi zaman sakin bir takdirle içinde bulundukları ortamın tadına varmaya çağırıyor. Ekibin yapıtları misafirleri izleyiciden ziyade katılımcı olmaya yöneltiyor. Hareketlerle eserlere eşlik etmek, dalgaların arasına karışmak ve sonrasında ayrışmak sürecin doğasını meydana getiriyor.

Borusan Contemporary’de 2020’nin Eylül ayına kadar görülebilecek (13 Eylül 2020) Bill Viola: Geçici sergisi boyunca sanatçının sergilenecek eserlerinin arasında suyun varlığı önemli bir yer tutuyor.  Viola’nın sanat pratiğinde su bir metafor olmanın yanında neredeyse canlı bir varlık gibi algılanabiliyor.  Hem teamLab hem de Bill Viola’nın eserlerinde suyun gözlemlenebilen enerjisine verilen değer, belki de en temelde varlığımız için yaşamsal öneme sahip olmasından kaynaklanıyor. Diğer yandan Doğu kültürlerinden beslenen sanat üretimleri ve düşünsel dünyaları bu farklı uygulamalara sahip sanatçıları, suyu ele alışlarındaki incelikte buluşturuyor.  Suyu manzaranın bir parçası, arka planda güzel görünen bir dekor ya da işleviyle insana hizmet eden bir yapı olarak değerlendirmek yerine bu sanatçılar onu yaşayan bir olgu olarak değerlendiriyorlar. En az insan kadar canlı, güçlü ve kapsayıcı su kimi zaman önüne çıkanı yıkabilecek güçte saldırırken, kimi zaman karşısındakini sarıp sarmalıyor ve kendi durağanlığına katıyor.

teamLab’in 2016 yılında İstanbul’daki sergisinde gösterilen Black Waves (Siyah Dalgalar), 2016 eseri dijital yerleştirme ve sesten oluşuyor. Karanlık odanın içinde dans eden dalgalar karşısında izleyici nasıl konumlanıyor ve bu durum örneğin Bill Viola’nın 2013’e tarihlenen videosu Madison’dan nasıl ayrılıyor?

Black Waves (Siyah Dalgalar), 2016, bir projeksiyondan odanın duvarlarına vuran dalgaların arasında izleyicinin dolaşmasına, dalgaların insan bedeni üzerine vurmasına olanak sağlayan bir yapıt. Uzaktan bakan izleyicisini yabancılaştırmanın aksine, onu tüm canlılığıyla yaşamaya davet ediyor. Bariz sebeplerle, özellikle kültürel miras ve aidiyetler nedeniyle eser, sanat tarihinde kendi coğrafyasını aşarak Avrupa sanatına da önemli etkileri olan ukiyo-e ustalarından Katsushika Hokusai'nin Kanagawa Oki Nami Ura adlı eserini hatırlatıyor. Fakat malzemenin sınırlarından kurtulan Black Waves Hokusai’nin başyapıtındaki ana karakter olan dalgaları durağan bir anında değil de hareketli olarak yakalayarak onun canlı yapısına vurgu yapıyor. Bilgisayarda üretilen ve çizgilerin birleşiminden oluşmasına rağmen Boğaz’ın kıyılarına vuran dalgalar kadar gerçekçi etki yaratan eser, Batı’nın doğaya yabancılaşan insanına doğadan bağımsız var olamayacağını hissettiriyor. Günümüzde doğanın tahribatını kabul edilebilir kılan sistemlere karşı yükselen sanat üretimleri arasında teamLab ve Viola eserleriyle doğayı yüceltiyorlar.

Bill Viola’nın eseri Madison suyun altında bir genç kızı karşımıza getiriyor. Sanki derin bir uykuda olduğu hissedilen kız, suyun altında rüya aleminde bir yolculukta ya da bilinçaltının dolambaçlı yollarında kim bilir nasıl serüvenler yaşıyor? Viola’nın bu eserinde su fiziksel olarak izleyiciyi olmasa da genç kızı kapsıyor. Hatta suyun içine yer almasaydı bu kız bizim için yüksek ihtimalle bambaşka anlamlar taşıyor olacaktı. Gombrich, sanatta tarih boyunca üretilen her büyük eserde sanatçının esere yaptığı ve yapmadığı tüm müdahalelerin bilinçli bir tercihin sonucu olduğunu ifade eder. Suyun da Viola’nın birçok eserine dahil oluşu, şüphesiz suyun insana etki eden türlü anlamlarından sanatçının faydalanmak istemesinden kaynaklanır.

Borusan Contemporary Blog için kaleme aldığı yazısında Fırat Arapoğlu, Viola’nın Yükseliş eserine değinir. “2000’lerin başlarından “Yükseliş” çalışmasında üzerinde kıyafetleriyle bir erkeğin suya düştüğü an, su altındaki durgun manzaranın dağılışı ve düşüşünün yavaşlatılmış görüntüsü görülmektedir. Durgun manzaraya giren figür vücudunun yavaş hareketliliğiyle su yüzeyinde asılı kalır ve ardından derine batarak kadrajda kaybolur.” Arapoğlu’na göre yaşam döngüsü temasını işleyen bu eser, kanımca yine suyun sembolik anlamlar taşıdığı ve adam kadar önemli yere sahip bir unsur olarak değerlendirilebileceği bir yapıttır. Suyun içinde, videonun da imkanlarıyla, algılanan zaman yavaşlar ve izleyici de kendi zamanından bir süreliğine kopar. Su Viola’nın işlerinde o kadar büyüleyici şekilde kullanılmıştır ki, ortaya çıkan görüntüler birçok sanatçıya da ilham olmuştur. Kendisi de bir ressam olan ünlü yönetmen Peter Greenaway üzerine hazırladığı film olan The Greenaway Alphabet’te Saskia Boddeke, eşini aynı Viola’nın eserlerindeki gibi suya batırır. Kuşkusuz boğulmaktan korkan Greenaway için Viola’nın eserleri ayrı bir etkiye sahiptir.

 

YAZAR HAKKINDA
Deniz Can
İzmir’de 2011 yılında program koordinatörlüğünü üstlendiği KKSM ile sanat sektörüne dahil olan Deniz Can, burada yerel yönetimler, kültür kurumları ve üniversitelerin desteğiyle aylık çıkardığı rotalar üzerindeki sergilerin anlatım eşliğinde gezildiği ilk Sanat Rotası etkinliklerini gerçekleştirdi. Etkinlik serisi, bugün kurucu ortağı olduğu deneyimsel sanat girişiminin tohumlarını attı. Sanat ve izleyici deneyimi odaklı çalışmalarını İstanbul, İzmir ve yurt dışında sürdüren Can, İzmir’de kuruma bağlı edindiği küratörlük tecrübesini bağımsız olarak sürdürmek üzere İstanbul’a yerleşti. Özel İzmir Amerikan Koleji, Koç Üniversitesi Ekonomi Bölümü ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültür Yönetimi Yüksek Lisans eğitimini tamamlayan Can, akademik yazım alışkanlığını profesyonel olarak sürdürmektedir.

Sayfayı Paylaş