Blog

*YVES KLEIN’a saygıyla
nesneden hipernesneye: boşlukta bir iz bırakmak

8 Kasım 2020 Paz

Henüz photoshop ve dijital fotoğraf manipülasyon tekniklerinin olmadığı 1960’larda ikonik Le Saut dans le Vide [Boşluğa Dalmak] performansının fotoğrafıyla hafızalara kazındı Yves Klein.

DR. KUMRU EREN
Borusan Contemporary Müdürü

Sanatın nesnesinden bağımsızlaşması ve ‘yeni gerçekçilik’ gibi, avangard sanat izleğine eklemlenen Klein’ın, kısa yaşamında mavi renk ve onun çağrıştırdıklarıyla kurduğu ilişki de giderek kavramsallaşan sanat pratiğini gözler önüne seriyordu. Bugünlerde Borusan Contemporary ana sergi espasında, Klein’ın nesnesizleştirdiği ve içine daldığı ‘mavi derinlikler’i, mentalKLİNİK’in hibrid gerçeklik ve yapay zeka dünyasını temsil eden robot süpürgelerinin benzer bir varoluşsal krizine tanıklık ediyor. Hem de Klein’ın nesnesizleştirme girişiminden altmış yıl sonra ‘hipernesne’ dünyasının yükselişini ilan ederek, tıpkı Klein’ın yaptığı gibi boşlukta bir iz bırakarak.

1960’ların Kıta Avrupası, II. Dünya Savaşı’nın yaralarının henüz sarılmaya bile başlanmadığı ancak sanatlarda büyük bir özgürleşme hareketinin yaşandığı dönem olarak anımsanacaktır. Bu döneme damgasını vuran Fluxus’un, kavramsallık ve anti-estetik stratejilerini kuzeni Dada’dan çok daha radikal bir şekilde kullandığını hatırlayalım. Yaşanan siyasi ve toplumsal yıkım Modernitenin anlatılarının da yavaş yavaş yıkılmasına neden olurken, gerçeğin temsili bir problematik olarak ele alınmaya başlanır. Mekan, madde ve en önemlisi sanatın nesnesinden bağımsızlaştığı yeni bir alan açılmıştır.

:mentalKLINIK, Acı Reçete #02, 2020.

İşte bu alan içerisinde görebileceğimiz Yves Klein, performansları, fırçayı reddederek rulolarla resim yapması, Mavi rengi kendine mal ederek bir boya patenti geliştirmesi, yine maviye referans vermek suretiyle gökyüzüne bırakılan balon performansı, 1948’de tek notadan oluşan beste projesi Monoton Symphony, 1958 yılında canlı modellerin kullanılarak bedenin iziyle oluşturulan performatif baskı çalışmaları ve anonim olma arzusunu yansıtan sanat pratiği ile ‘Yeni Gerçekçilik’ olarak anılacak yeni bir Avangard grubun da Fernandez Arman ile birlikte başını çekecektir.

Klein’ın, birbiri ile diyalog halindeki iki yapıtı, bugün 20. yüzyıl sanatının ikonik yapıtları arasında sayılabilir. Bunlarda ilki, Sanatçı’nın kendine mal ederek geliştirdiği mavi renk IKB (International Klein Blue). Yves Klein, halihazırda Montparnasse, Paris’te bulunan bir sanat boyaları imalatçısı ile birlikte 1950’lerin ortalarında geliştirerek 1960’da bu rengin patentini alır. IKB, temel olarak ultramarine mavisinin sentetik reçine bağlayıcı ile pigmentin orijinal kalitesini ve renk yoğunluğunu olabildiğince korumasından kaynaklanmaktaydı. Ultramarine, etimolojisine baktığımızda, ultramarinus, ‘deniz aşırı veya denizin ötesinde’ anlamında gelmektedir, zira rengin kökeni Mezopotampya ve özellikle Afganistan’da bulunan bir kayaç cinsi olan Lapis lazuli’nin pudra haline gelmesinden elde edilmekteydi. 14. ve 15. yüzyıllarda İtalyan tacirler tarafından Avrupa’ya getirilen bu boya Rönesans döneminde pahalılığı ve nadirliği dolayısıyla ağırlıklı olarak Meryem figürü tasvirlerinde yer verilmekte ve kutsallığı ve alçak gönülllülüğü (belki de göğün ve denizlerin enginliği karşısındaki insanın küçüklüğü) sembolize ediyordu. 1 Ultramarine mavisinin sentetik olarak üretilmesi, 19. yüzyılın ilk yarısında mümkün olabildi. Kadim Mısır’dan, Rönesans’a kutsallığı ve enginliği kuşatan bu özel mavinin son durağı ise Montparnasse ve Yves Klein’ın dokunuşu olmuştu. Yves Klein, IKB’sini, en güzel kendi sözleri anlatıyor: “Önce hiçbir şey yok, sonra derin bir hiçlik, sonrasında ise mavi bir derinlik var.”

Günümüz çağdaş sanatçılarının renklerle olan benzer temellük ilişkileri ve renk savaşlarına bakarsak -Anish Kapoor’un yeryüzündeki en siyah madde olan Vantablack’in haklarını satın alması ve buna yanıt olarak meslektaşı Stuart Semple’ın en pembe rengi üreterek Kapoor’un kullanımını yasaklaması gibi- Yves Klein’ın gerçek bir öncü olduğu aşikar.

Klein, okyanuslar ötesinden gelen ve kendi dokunuşuyla en yoğun halini alarak sonsuzlaşan bu maviyi, boşluk ve hiçlik ile ilişkilendirmekteydi. Yine 1960 tarihli Klein’ın kült fotoğrafı Boşluğa Dalmak da aynı varoluş krizine işaret ediyordu. Sanat ontolojisinde boşluk kavramına dair Platon’dan Heiddeger’e uzanan külliyatı hatırlarsak, Klein’ın sıçrayış jestinin Heiddeger’in ‘bir varlık durumu olarak dünyaya fırlatılmışlık’a gönderme yaptığı açıktır. 2 Heiddeger’in dasein 3 ’i gibi, Klein da ‘varlık içine fırlatılmışlığı’nı resmetmektedir.

Bugün içinden geçmekte olduğumuz pandemi koşulları, fırlatılmış olduğumuz boşluğun dijital ikizini yaratmış durumda. :mentalKLINIK’in Borusan Contemporary’de yer alan melez sergisi ACI REÇETE #02 / BITTER MEDICINE #02, ekran boşluğuna dönüşen varlık dünyasının renkli glitter parçacıklarıyla ironisine işaret ediyor. Bu kez, boşluğa fırlatılan dasein’in robot süpürgelerce temsil ediliyor olması farkıyla!

Nesnesizleşmeden hiper gerçeklik ve yapay zeka dünyasına uzanan izlekte, ACI REÇETE #02/BITTER MEDICINE #02’nin mavi periyodu, zaman ve uzam ötesinde boşlukta bırakılan izi, bugünün dünyasının belirsizliği içerisinde tartışmaya yeniden açıyor. ‘Yves Klein’a Saygıyla’...

 

1 Lapis lazuli, Lat. lazulum genitif hali. (-in hali). Lazulum  Arapça (el-)lâciverd

2 ÖKTEN, Kaan H., Varlık ve Zaman Bir Okuma Rehberi, Alfa Yayınları, İstanbul, 2019, s.210, 211

3 a.g.e.: Dasein: Başka olanakların yanı sıra soru sorma varlık olanağına da sahip olup, biz kendimiz olan bu varolana Dasein diyoruz.



YAZAR HAKKINDA
Dr. Kumru Eren
Kültür varlıkları alanında iş geliştirme ve koleksiyon yönetimine yoğunlaşan Kumru Eren, ulusal ve uluslararası koleksiyon ve kurumlara danışmanlık verdi. Baksı Kültür Sanat Vakfı, Baksı Platformu Koordinatörlüğü’nü yürüttü. Marmara Üniversitesi’nde bir süre “Eleştirel Sanat Kuramları” dersi verdi.
Sergi katalogları ve sanatçı monografileri için makaleler kaleme aldı.
ICE, Istanbul Art News, Artam, Varlık, Hürriyet Kitap Sanat, Hürriyet Seyahat gibi kültür sanat yayınlarında makale, eleştirileri ve izlenimleri yayınlanmıştır. “Türkiye’de Çağdaş Sanatta Küreselleşme” fenomenini Jean-Luc Nancy düşüncesi üzerinden savunduğu tezi ile doktor ünvanını almıştır.
AICA (Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği) üyesidir. Halen, Borusan Contemporary’nin yönetim görevini üstlenmektedir.

Sayfayı Paylaş