Blog

“Fikirler genelde manzaradan kaynaklanıyor”:
Ellen Kooi ile bir söyleşi

4 Ağustos 2020 Sal

Nisan ayında, Covid-19 salgını yoğun bir şekilde yaşanırken, Hollandalı fotoğrafçı Ellen Kooi'nin çalışmalarını keşfettim.

Onun ıssız manzaraları ilgimi çekti ve virüs yayıldıkça, doğal bir şekilde birbirinden uzaklaşan figürlerine geri dönmeye devam ettim. Mayıs ayında Zoom üzerinden Kooi'yi aradım. Aşağıda konuşmamızın uzunluk ve anlaşılırlık için düzenlenmiş versiyonunu bulabilirsiniz.— Kaya Genç

Kaya Genç: Şu anda neredesiniz?
Ellen Kooi: Amsterdam yakınlarındaki bir kasaba olan Haarlem’deyim. Haarlem, şehir ve deniz arasında yer alıyor. Bugünlerde burası çok güzel. Boş sokaklar görüyorum ve etrafta dolaşmak gerçekten zevkli. Şimdi evden çıkmama kuralı kısmen kaldırılıyor ve sokaklar yine yoğunlaşmaya başlıyor.

KG: Haarlem’deki diğer fotoğrafçılar bundan faydalanıyor olmalı.
EK: Evet, bugünlerde çekilmiş güzel fotoğraflar gördüm. Açık alanlara ve göllere her zaman günün erken saatlerinde gitmeye çalışıyorum. Yürüyüşe çıktığımda genellikle etraf boş oluyor. Kendi işlerime bakacak olursam, şimdiki hayatın öngörmüşüm sanki. Diğer insanlardan da duyduğum bu. Bir arkadaşım şöyle dedi: 'Vay be, bu boşluğu tahmin ettin!' Şimdi manzaralarla farklı bir ilişki kuruyorum ve farklı görüyorum. Benim için fark o kadar büyük değil. Hava kötü olduğunda, etraf boşalıyor ve ben de zaten çevrede pek kimse yokken dışarıda dolaşmaktan hoşlanırım.

Açık alanda genç kızları tasvir eden işlerim gibi bazı çalışmalarıma bakarsanız, figürlerim birbirinden uzak. Yani zaten bizim şu andaki halimiz gibiler. Manzara terkedilmiş ve birbirlerinden doğal bir şekilde uzaklaşıyorlar.

Ellen Kooi, Spaarndam-Wolken, 2011.
85 x 200 cm. Fuji Crystal arşiv baskısı, diasek dibond.

KG: Figürlerinizin duruşlarını gizemli buluyorum.
EK: Bedenlerin dilini ve insanların birbirleriyle ilişkilerine ilgi duyuyorum. İnsanlarla ilgili birçok şeyi bedenlerinin koreografisinden öğrenebilirsiniz. Bu koreografi benim işlerim üzerinde her zaman belli bir etkiye sahipti ve insanların mağazalarda bana dans etmeyi hatırlatacak şekilde hareket etmelerini büyüleyici buluyorum. Bedenlerin koreografisi elbet iç mekanlarda çok daha belirgin oluyor.

KG: Genellikle fotoğraf makinesi göz hizasından biraz yukarıda çekim yapıyorsunuz. İnsansız hava araçlarını kullanmıyorsunuz. İnsansız hava araçlarının her şeye gücü yeten bakış açısını sevmediğinizi anlıyorum. Ancak Covid-19 krizi sırasında, boş sokakların ve manzaraların böyle görüntüleri ekranlarımızı doldurdu. Bu bakış açısı hakkında ne düşündüğünüzü merak ediyorum.
EK: Bu araçların en ilginç bakış açısını sunduğunu düşünmüyorum. Bir insanın bir manzarayla nasıl bir ilişkisi olduğunu yorumlamak isterim. İnsansız hava araçlarıyla elde edilen görüntülerde insanlar çok küçük gözüküyor ve bu yüzden insan figürleriyle bağlantı kuramıyorsunuz. Kompozisyon ve biçim, koreografi ve psikoloji ile ilgileniyorum. Bir figürün manzaraya tepkisi - anlatmak istediğim hikaye bu. Fotoğraflarımdaki figürlerin size rehberlik etmesini veya o manzarayı nasıl gördüğümü ortaya koymasını istiyorum. Yakında böyle bir araç kullanacağımı sanmıyorum. Öte yandan şehirlerin böyle çekilmiş görüntülerini görmek eğlenceli oluyor. Sadece kendi işlerim bağlamında benim ilgimi çekmiyor.

KG: Psikolojiden bahsetmişken, resimlerinizde sinematik bir özellik var. Bana psikolojiyi araştıran Alfred Hitchcock filmlerini hatırlatıyorlar. Bir suç muhabirinin savaşı araştırmak için Avrupa’da göreve atandığı ve Hollanda kırsalına seyahat ettiği Yabancı Muhabir'i (1940) düşünüyorum. Klasikleşmiş bir sahnede filmin ana karakteri yanlış yönde dönen bir yel değirmenini keşfeder. Muhabir, aradığı adamın içeride saklandığını gerektiğini düşünür. Hitchcock, manzaranın genellikle bizden bir şey gizlediğini ima eder. Çalışmalarınızı sinema dili bağlamında düşünüyor musunuz?
EK: Sanırım. Başlangıçta bu bilinçli bir karar değildi. Sinemanın benim dilim olduğunu zamanla öğrendim. Aynı zamanda bir fotoğrafı zaman içinde anlamlı bir nokta haline getirmek istiyorum, bu da izleyicilere daha önce olmuş veya sonra gelen şeyleri önermektedir. Bu anlamda çalışmalarım filmle ilişkileniyor.

Ellen Kooi, Leiden - Göl, 2016.
100 x 158 cm. Fuji Crystal arşiv baskısı, diasek dibond.

KG: Fotoğrafçı olarak ilk başladığınızda tiyatro yapımlarını fotoğrafladınız. Ne tür oyunların fotoğraflarını çektiniz?
EK: Yaşadığım şehirde küçük bir tiyatro vardı. Sergilerimi gördükten sonra bana oyunlarının fotoğraflarını çekme işini verdiler. Ve oyunlar için poster yapmamı istediler. Tiyatro yapımları ilginçti çünkü henüz var olmayan bir şeyi fotoğraflıyordum. Bu yüzden yönetmenle konuştum ve oyunu okudum. Birlikte fikirler ürettik ve “tamam, hadi yapalım” dedik. Yani bu görüntü oyunun posterini oluşturacaktı.

O tiyatro yılları görüntü yapma tarzımı etkiledi. Dışarı çıktığımda, deneyim teatral bir görüntüye dönüşüyor. Manzarayı bir karakterin bakış açısından görmekle ilgileniyorum ve bu yüzden fotoğraf çekiyorum. Manzara fotoğrafları yapmanın farklı yolları var: bir stüdyoda bir kişiyi fotoğraflayabilir, ardından bir manzara fotoğrafı çekebilir ve bu ikisini bilgisayarınızda birleştirebilirsiniz. Ama bunu istemiyorum. Benim için, manzarada ne olursa olsun, onu gerçekten görmek önemli.

KG: İlginç zamanlarda yaşıyoruz: hastalık ve çürüme bizi kuşatmış durumda. Hollanda sanatı üzerine eğitim almışsınız. Hollandalı ustaların on yedinci yüzyılda bu temalarla nasıl başa çıktıklarına dair görüşlerinizi merak ediyorum.
EK: Hollandalı ustalar vebanın sosyal yönünü tasvir etmediler. Elbette Hollanda resminde salgınlarla ilgili çok sayıda eser var. Hollandalıların sağlık nedeniyle giydiği kuş benzeri maskeleri tasvir ediyorlar. Bu maskeler ceset taşıyıcılarını hastalıktan korudu. Ancak bu resimler salgınların sonuçlarına bakmıyor.

KG: Mevcut salgın başladığında ne üzerinde çalışıyordunuz?
EK: Benim için zor bir zamandı. Dışarıda çalışıyordum ve sanki yasadışı bir şey yapıyormuş gibi hissettim. Bir başka zorluk da modellerimle ilgiliydi. Onları enfekte etmekten korkuyordum. Modellerim pandemi nedeniyle zaten stresliydi ve saçlarını veya duruşlarını bu ya da bu şekilde değiştirmelerini isteyerek onları daha fazla strese sokmaktan korktum. Bugünlerde aile ilişkileri üzerine düşünen projelerde çalışıyorum. Bazı durumlarda çalışmalarım düzyazı gibi; diğerlerinin ise görüntü üretme konusunda şiirler olduklarını düşünüyorum. Ama tek bir tema üzerinde çalışmıyorum. Aynı zamanda insan figürünün olmadığı işler de yapıyorum. Bu benim için yeni. Bunlardan bazılarını Instagram'ımda görebilirsiniz.

KG: Fotoğraflarınızda şahsen yer alan kişileri tanıyor musunuz? Figürleriniz profesyonel modeller mi yoksa tanıdığınız kişiler mi?
EK: Bir manzara tasarladığımda, çerçeve içinde olabilecek birini düşünüyorum. Kareler belirli bir insanla ilgili değil. Genellikle fikirler manzaraların kendisinden gelir. Son zamanlarda çorak ağaçları fotoğraflamaya başladım. Gece resimlerinden gün ışığı sahnelerine döndüm. Aynı zamanda eskiden benim için hareketsiz bir alan olan güneşle de çalışıyorum. Ama bu değişiyor. Çok gölgeli ağaçların fotoğraflarını çekiyorum. Çok uzun ve ince bir adamın fotoğrafını çektim. Gölgesinde çok uzun ve zayıf olan oğlu yatıyor. İnsanları manzaralarda nasıl bir araya geldiğini görmek için güneşi ve gölgeleri kullanıyorum. Çalışmalarımda bu insanları topluyorum çünkü onları şahsen tanıyorum. Belki o insanları tanımasaydım bu anları fotoğraflamazdım.

Babasının omuzlarında oturan bir kızın bir fotoğrafı var. O anı yaratmama izin veren, bu özel manzara, göl. Geçmişte çok sayıda aile gezisi düzenledik. Burası dünyada en sevdiğim yer ve geçmişte dört ya da beş kareyi burada çektim. Bu göle ne kadar sık gidersem o kadar çok fikir üretiyorum. Modellerimi genellikle onlar için hiçbir anlam taşımayan yerlere götürürüm. Ama modellerimin semboller olduğunu söyleyemem, çünkü o zaman belki takip etmek istemediğim bir yol olan sembolizme girmiş olurum.

Ellen Kooi, Nieuwe Meer-Sörf Tahtası, 2018.
95 x 162 cm. Fuji Crystal arşiv baskısı, diasek.

KG: Bugünlerde hükümetler vatandaşlara “balonlar” içinde yaşamalarını tavsiye ediyor: yakın ailenizi ve akrabalarınızı görün, ama başka hiç kimseyi görmeyin. Bana öyle geliyor ki fotoğraflarınızda modeller kullandığınızda aynı balonda olan insanları seçiyorsunuz.
EK: Evet. Modellerim kendi balonumdan olmayan insanlar. Ancak genellikle aynı balondan geliyorlar. Bu hafta sonu kendi kızım ve erkek arkadaşıyla fotoğraf çekeceğim. İlginç olabilecek bir yere gideceğiz. Bugünlerde kendimi huzursuz hissediyorum ve daha fazla iş yapmak istiyorum.

KG: Sizce içinde olduğumuz kriz, fotoğrafçılığı takdir etme şeklimizi değiştirecek mi?
EK: Umarım tekrar bir araya gelebiliriz. Yoksa yeni insanlarla nasıl tanışabiliriz ki? Yeni etkiler elde etmek nasıl mümkün olur? Ancak, davetler ve partiler olmadan fotoğrafın çok daha fazlasının çevrimiçi olacağını düşünüyorum. Ziyaretçiler birbirine yakın durursa, galerilerde alarmlar çalacaktır. Umarım bir gün sanatçı ve izleyici olarak tekrar etkileşim kurabiliriz. Aksi takdirde hayat donuklaşabilir.

YAZAR HAKKINDA
The New York Review of Books'a yazan Kaya Genç, Publishers Weekly'nin 'hem araştırmacı hem edebi gazeteciliği en iyi şekilde yansıtan büyüleyici ve bilgilendirici bir derleme' olarak nitelediği Under the Shadow (I.B. Tauris) adlı kitabın yazarı. The Economist, Under the Shadow'un 'dengeli' bir üsluba sahip olduğunu söylerken Kaya'yı da 'dinlenmesi gereken bir ses' olarak tanımladı. The Atlantic dergisi, Kaya’nın çalışmalarını '2014’teki en iyi gazetecilik' çalışmalarına dahil etti. Yazıları The New York Times, The Nation, Paris Review, Times Edebiyat eki ve London Review of Books dergilerinde yayınlandı. Kaya İngiliz Edebiyatı üzerine doktorasını aldı. Artforum için eleştiri yazıları yazıyor. Royal Anthropological Institute de dahil olmak üzere farklı yerlerde konuşmalar yaptı; WNYC'deki Midday ve BBC'nin Start the Week programlarında dahil olmak üzere önemli programlarda canlı yayına katıldı.

Sayfayı Paylaş