Blog

İçimdeki Şehir*

26 Ekim 2024 Cts

*Bu metin aslen Doug Aitken: İçimdeki Şehir sergisine eşlik eden aynı isimli yayın için kaleme alınmıştır.

Dr. Kumru Eren
Ağustos 2024.

DR. KUMRU EREN
Borusan Contemporary Müdürü

Yeni bir ülke bulamazsın, bir başka deniz bulamazsın.
Bu şehir ardından gelecektir.
Sen aynı sokaklarda dolaşacaksın gene.
Aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma —
Bineceğin gemi yok, çıkacağın yol yok.

Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.

—Konstantinos Kavafis 1

 

İlk ne zaman bütün yeryüzünü tükettiğinizi hissettiniz? Klavyenin tuşlarına değdiğinizde, dokunuşun mekanik uyarısının elektrik ileti olarak fiber optik kabloların tüm yeryüzünü kilometrelerce uzanan kılcal damarlarcasına sardığını hayal ettiğiniz o anda mı; gönder tuşuna bastığınızda mektup imgesinin dünya yüzeyindeki uydudan saniyeler süren seyahatinde mi; sosyal medya imajlarının dünyanın bütün manzaralarını mutenalaştıran, birbirine indirgeyen filtreli dijital cazibesinde mi; ya da yeryüzünün hangi köşesine ait olduğu bilinmeyen yapay zekâ manzarasının hormonlu estetiğinde mi?

Sahi, insan yeryüzünü ne zaman tüketti?

Kavafis, İstanbul, İskenderiye ve Londra üçgenindeki yaşamında Helen kültür ve dilinin bir haritasını çiziyor; şiirinden yükselen “insanın bireysel tarihinin sesi” 2 iki dünya savaşının ortasında yankılanıyordu. Şehirler ve kültürler arasında gerçek bir nomaddı; şimdiyse şiiri zamanlar ve lisanlar arasında bir fısıltı gibi geziyor. Kavafis gibi büyük bir şairden şehirler ve deneyimler arasında gezinen bir başka varoluş arkeoloğu Doug Aitken’a, sanat pratiğinin ilk kez kapsamlı bir şekilde sergilendiği İstanbul üzerinden bir selamlama ile İçimdeki Şehir Boğaz’ın kadim bir köşesinde yükseliyor. Bireysellik ve özgürlük kavramlarının bugününü araştıran, sanat üretiminin olanaklarını zorlayan ve izleyicisini bilincin sınırlarına doğru kışkırtan multimedya sanatçısı Doug Aitken’ın Borusan Contemporary’de gerçekleşen Türkiye’deki ilk kişisel sergisi İçimdeki Şehir için insanın bireysel tarihine ve günümüz insanlık durumuna dair bir araştırma girişimi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Sanatçının 2006 ile 2024 yılları arasındaki çalışmalarını bir araya getiren güncel monografisi niteliğindeki bu sergi, Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’nda yer alan iki kere düşünme II (2006) adlı, zaman ve döngüselliğe referans veren duvar işi ve yine koleksiyon için özel siparişle üretilen Yükselen Merdiven (2024) adlı kinetik heykelini de izleyiciyle buluşturuyor. 20. yüzyılın başından bu yana, Boğaz’ın kenarında sessizce yükselen Yusuf Ziya Paşa Köşkü -Perili Köşk’ün- girişinde, mimariyi yansımalara bölerek dönüştüren, mekâna kalıcı bir müdahale girişimi olan kinetik heykel, yapının anıtsal modernizmini aynalar aracılığıyla yapısökümüne uğratıyor. Farklı sekanslara bölünen mimari, âdeta Yusuf Ziya Paşa Köşkü’nün tarihi boyunca yüklendiği hayatlarla anakronik bir anlatı inşa ediyor. Kavafis’in, hiç akıldan çıkmayan o şehri gibi dönüyor ve yineleniyor; parçalanmasına rağmen çoğalıyor. Yükselen Merdiven, Perili Köşk’ü şehrin farklı devirlerini gösteren dev bir kaleydoskopa dönüştürüyor.

Doug Aitken, 3 Modern Figür (nefes almayı unutma), 2018.
Sergiden görünüm, © Doug Aitken, Sanatçının ve Faurschou Foundation izniyle;
303 Gallery, New York; Galerie Eva Presenhuber, Zürih; Victoria Miro, Londra; Regen Projects, Los Angeles.
Fotoğraf: Hadiye Cangökçe.

Cep telefonlarının neredeyse insan bedenindeki bir proteze dönüştüğü günümüz dünyasında, teknolojinin kutsallaşmasını sanat tarihindeki üçlü figür kompozisyonlarını adresleyerek bir ironi olarak sunan 3 Modern Figür (nefes almayı unutma) (2018) ile pandemi dünyasının terk edilmiş manzaraları ve ıssız kentlerini insanın bildiği en eski sanatlardan biri olan dansla bir araya getiren ve âdeta ritüelik bir performansa dönüşen Bayraklar ve Enkaz (2021),örtülü bir silüetin hareketiyle şehrin kalabalığı arasında yaşayan ama hiçbir zaman göz önüne gelmeyen “öteki”nin hayaletini görünür hâle getiriyor, ifşa ediyor. Roland Barthes, “Gizleme, görülmelidir” diyordu. Gizlenenin hem bilinmesi hem de bilinmemesi gerektiğini ima eder Barthes; Antik Roma tiyatrosunda, sahneye maskeyle çıkan oyuncuların, parmaklarıyla maskelerini işaret ederek “Larvatus prodeo!” [Maskemi parmağımla göstererek ilerliyorum!] dediklerini söyler ve ekler: “Batı’da maskesini parmağıyla göstermeyen sanat yoktur.” 3

Modern kent insanının arketiplere dönüşmesini, Borusan Contemporary’de mekâna özgü yerleştirmesinde çoğalan, fragmanlaşan ve sonunda kendi kendinin temsiline dönüşen yaşamları uyku kadar bireysel ve yalnız bir eyleme indirgeyen uyurgezerler (2007); pandemi koşullarında sanatçının atölyesinde bulduğu hazır nesne günlük giysi ve malzemelerden keserek ürettiği kumaş işleri Dijital Detoks (2020) aracılığıyla sanatın sarıp sarmalayan bir koza gibi olduğunu anımsatırken bir yandan da, içerisinde kaybolup gittiğimiz dijital labirenti protesto eden bir pankart gibi işliyor; pandemide unutulan “dokunmanın cazibesi”ni malzeme üzerinden izleyiciye hissettiriyor. Tüm bu farklı medyum ve kronolojide örülen işleri, Aitken’ın sanat pratiğinin kanonları olarak sunan kürasyon ise, Jérôme Sans’ın zarif dil oyunuyla “introspektif” olarak adlandırdığı; sanatçının içe bakışını izleyicinin bakışına dönüştüren dilsel inşasına temelleniyor. İnsanın kendini aşmaya duyduğu merakın, yeni milenyumla birlikte bir hızlanma ve hıza tapma eylemine dönüştüğüne şahit olduk. Telefon ekranına sığdırdığı dünya büyüdükçe yeryüzünü daha da küçülten teknoloji, yalnızca kartpostallardan tanıdığı bir dünyanın nostaljisini yaşayan, sınırsızlık içerisinde kendi ekranına mahkûm bireyler üretiyor. Yeni insanlık durumunu belki de bu çelişki tanımlıyor: adım atmadan kilometrelerce yol alabilen, sınırsız içerisinde sonsuz bir denetime tabi siber nomadlar.  

Doug Aitken, uyurgezerler, 2007.
Sergiden görünüm, © Doug Aitken, Sanatçının ve Sergiden görünüm, © Doug Aitken, Sanatçının izniyle;
303 Gallery, New York; Galerie Eva Presenhuber, Zürih; Victoria Miro, Londra; Regen Projects, Los Angeles.
Fotoğraf: Hadiye Cangökçe.

Doug Aitken’ın pratiği, daha çok gelecekten günümüze bakar; sanatı, bugüne dair bir analiz ve bağlantıları deşifre etme girişimidir. Günümüzün özgürlük ve bireysellik kavramlarını, dijital dünyanın yarattığı iletişimsel uzamdan bağımsız tartışmak imkânsız bir hâle gelmiştir. Michel Foucault, Disiplin ve Cezalandırma ile Cinselliğin Tarihi’nde “iktidar teknolojisi” ve “ağlar” gibi figürlere dayanarak esas olarak bireylerin “düğümler” (nodes)olarak anlaşıldığı bilgi işlem dünyasına işaret eder. Bireyin içerisinde bulunduğu gündelik hayattaki ağlar içerisinde medyanın rolüne vurgu yaparken günümüzün iletişim uzamını sezmektedir. 4

Gilles Deleuze, “denetim toplumu” kavramı üzerinden dijital kültürü ele aldığında, dijital dili başlı başına bir denetim organı olarak açıklamaktaydı. 5 Sonuç olarak, aynı zamanda özgürlük olarak algıladığımız dijital kültür, aynı anda iki ayrı yöne ilerleyecektir; hem denetime hem de denetimden kurtulmaya. 6

Medya teknolojilerini insanın uzantıları olarak ele alan, medya araçlarının ise “insan duyularının ya da bedenin mekânsal uzantıları” olarak düşünülebileceğini ileri süren Marshall McLuhan’ın “Understanding Media” [Medyayı Anlamak] metnini, serginin heykel yerleştirmesi 3 Modern Figür (nefes almayı unutma) ile anmamak mümkün değildir. Ellerinde telefon olduğunu algıladığımız, bedenleri farklı pozisyonlarda şekillenmiş figürlerin, her ne kadar söz konusu telefon protezinden yoksun olsalar da, birbiriyle senkronize bir şekilde ışık ve temsil ettiği bilgi akışının kendisine dönüşmüş oldukları görülür. Sabit olmakla birlikte, büyük bir akış ve hareket içindedirler; âdeta nefes bile almadan bu akış içerisinde donup kalmışlardır. Figürlerin her biri şeffaftır, ifade ve kişilikten yoksundur; Hegel’in “mutlak tin” kavramında belirttiği üzere, tüm dünyayı bağlayan “evrensel” bilgi arzusu yerini bu bedenlerde enformasyonun çoğulluğu, değişkenliği ve dolaşımına bırakmıştır. “Son yirmi yılda çeşitlenerek çoğalan yeni kamusallık biçimleri, özellikle de elektronik medya aracılığıyla oluşan yeni biçimlenmeler, entelektüel etkinliğin işlevi, kapsamı ve tarzı üzerine yeniden bir kez daha düşünmemizi zorlamakla kalmıyor; aynı zamanda bizi, kamusal alanın uzamsal, topraksal ve jeopolitik parametrelerini yeniden tanımlamaya zorluyor.” 7

Doug Aitken, Dijital Detoks, 2020.
© Doug Aitken, Sanatçının izniyle;
303 Gallery, New York; Galerie Eva Presenhuber, Zürih; Victoria Miro, Londra; Regen Projects, Los Angeles.
Fotoğraf: Hadiye Cangökçe.

Teknolojiler, yeryüzü ile olan bağımızı kati bir şekilde değiştirdi. Bugünlerde iyiden iyiye hassaslaşan bu ilişki yersizyurdsuzlaşma olarak kavramsallaşmaya başladığı günden bugüne, “dönecek bir yurdu kalmayacak” şekilde herkes yerinden edildi. 8 Yeni bir ülke, yeni bir deniz bulunamazdı artık.”  Yersizyurdsuzlaşma, aynı zamanda, mekânın zamanla olan ilişkisinden kopmasını da beraberinde getirmişti. Modern öncesi toplumlarda, zamanın hesaplanması mekânla olan ilişkisine bağımlıydı. Mekanik saatin icadı küresel anlamda zaman algısını değiştirmiş; Orta Çağ Avrupa’sında saatin icat edilmesiyle ortaya çıkan Batı’ya ait zaman sistemi, hegemonik gelişimiyle diğer tüm zaman sistemlerini de dönüştürmüştü. Zaman, yerelliğin özgüllüğünden kopmuş; teknobilimsel süreçte hızlanma baş döndürücü bir düzeye ulaşıp zamansal mesafeler kısaldıkça mekânsal sınırlar silinmeye, mekân imgesi de genleşmeye başlamıştı. 9 İletişim teknolojileri, yalnızca yer ile kültür arasındaki ilişkiyi ve sınırları soyutlamakla kalmadı; aynı zamanda, bedene dair sınırların da yeniden ele alınmasına olanak tanıdı. “Yerellik”, enformasyonun bir yerden bir yere sadece taşıyıcısı olan bedenlerle birlikte taşındığı zamanlardaki yerellik değildir. 10 İnsan bedeni, şebekeler, veritabanları, enformasyon koridorları içine çekilmiştir.

Doug Aitken, Jérôme Sans ile İçimdeki Şehir ve genel olarak sanatı üzerine yaptığı söyleşide harikulade bir betimleme yapıyor sanat için; yeryüzüne yabancılaşan, dönecek bir yurdu kalmayan insanın (ve sanatın) hâlâ enformasyon koridorları veya beyaz küp dışında var olacağına dair umudunu çöllerden, okyanuslardan, Alpler’in zirvesinden, Boğaz kıyısında kırmızı tuğlalarıyla sessizce yükselen tarihî bir binaya taşıyor: “Sanat rüzgârda uçuşan polenler, tohumlar ya da okyanus suyu gibi olabilir. Sanat hareket edebilir ve sürüklenebilir.” İnsan yeryüzünü tüketse de bir gün, sanat okyanusun kokusu, çölün sıcağı veya basit bir polenin rüzgârdaki yolculuğu veya Kavafis’in yüzyıl öncesindeki fısıltısı gibidir tıpkı...

Ve nereye gitseniz içinizdeki şehir, onun kanatlarında ardınızdan gelmeye devam edecektir.

 

1-  ŞEHİR, Çağdaş Yunan Şiiri Antolojisi çev. Cevat Çapan, İstanbul: Adam Yayınları, 1982.

2-  Oya Baydar, Sıcak Külleri Kaldı, İstanbul: Can Yayınları, 2000.

3-  Roland Barthes, Çağdaş Söylenler, çev. Tahsin Yücel, İstanbul: Metis Yayınları, 1990.

4-  Michel Foucault, Sonsuza Giden Dil, Seçme Yazılar 6, çev. Işık Ergüden, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2006.

5-  Gilles Deleuze, Müzakereler, çev. İnci Uysal, İstanbul: Norgunk Yayıncılık, İstanbul, 2013.

6-  Mark Poster, “Foucault, Deleuze ve Yeni Medya”, Cogito, Sayı: 70-71, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2012.

7-  M. Hansen, “Yirmi Yılın Ardından Negt ve Kluge’nin Kamusal Alan ve Tecrübesi: Değişken Karışımlar ve Genişlemiş Alanlar”, Kamusal Alan, ed. Meral Özbek , İstanbul: Hil Yayın, 2004.

8-  Marshall McLuhan ve Quentin Fiore, Yaradanımız Medya: Medyanın Etkileri Üzerine Bir Keşif Yolculuğu, çev. Ünsal Oskay, İstanbul: Merkez Kitaplar, 2005.

9-  Paul Virilio, Hız ve Politika: Dromoloji Üzerine Bir Deneme, çev. Meltem Cansever, İstanbul: Metis Yayınları 1998.

10-  Zygmunt Bauman, Küreselleşme - Toplumsal Sonuçları, çev. Abdullah Yılmaz, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 1999.



YAZAR HAKKINDA
Dr. Kumru Eren
Kültür varlıkları alanında iş geliştirme ve koleksiyon yönetimine yoğunlaşan Kumru Eren, ulusal ve uluslararası koleksiyon ve kurumlara danışmanlık verdi. Baksı Kültür Sanat Vakfı, Baksı Platformu Koordinatörlüğü’nü yürüttü. Marmara Üniversitesi’nde bir süre “Eleştirel Sanat Kuramları” dersi verdi.
Sergi katalogları ve sanatçı monografileri için makaleler kaleme aldı.
ICE, Istanbul Art News, Artam, Varlık, Hürriyet Kitap Sanat, Hürriyet Seyahat gibi kültür sanat yayınlarında makale, eleştirileri ve izlenimleri yayınlanmıştır. “Türkiye’de Çağdaş Sanatta Küreselleşme” fenomenini Jean-Luc Nancy düşüncesi üzerinden savunduğu tezi ile doktor ünvanını almıştır.
AICA (Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği) üyesidir. Halen, Borusan Contemporary’nin yönetim görevini üstlenmektedir.

Sayfayı Paylaş