Blog

Odayı Boyayan Bozuk Lamba

11 Aralık 2020 Cum

Geride bıraktığımız günlerde, tasarladığımız bir yazı dizisiyle Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu ve Borusan Contemporary sergilerinde suyun karşımıza nasıl çıktığına bakmıştık. Bunun temel sebebi insan yaşantısı ile sanat arasında gözle görülür bağlar kurmak istememdi.

DENİZ CAN
denizdcan@me.com

Ne de olsa sanat her ne kadar büyük bir entelektüel birikimin ve yaratıcı üretimin sonucu da olsa, onu anlayabildiğimiz ve bağ kurabildiğimiz ölçüde bizim için anlamlı olacaktır. Türümüzün en geniş ortak noktalarından yola çıkarak, sanatın daha geniş kitlelerce anlam ifade etmesinin mümkün olduğuna inanıyorum. “Doğadaki pek çok şeyin varolması, gelişebilmesi için ışık da su gibi gereklidir.” (Vardar, B., 2000, s.5) Belki de bu yüzden ışık, insanı var oluşundan bu yana büyülemiş, o ışığın kaynağına tanrılar atfetmesine bile sebep olmuştur. Mısırlıların en büyük tanrılarını insanın bildiği ana ışık kaynağı olan Güneş’e atfetmeleri bu sebeple şaşırtıcı değildir. Yunanlar Güneş tanrısına Helios ismini vermişlerdir. Çin mitolojisinde de benzer şekilde Güneş’e atfedilmiş bir tanrı bulunmaktadır. Ne de olsa insanın dünya üzerindeki var oluşu, Güneş’ten gelen ışınlara bağlıdır. Sabah gözlerimizi açtığımızda bizi selamlayan dev ateş topunu o kadar kanıksamışızdır ki nereye baksak onu görürüz. Kimi zaman Van Gogh’un Ayçiçekleri’nden hatırlatır kendini, kimi zaman aradaki onca mesafeye rağmen Brigitte Kowanz’ın Spatium’undan gözümüzü alır.

Öte yandan bu ışınların hepsi insan gözüne görünmez. Güneş’ten gelen ışınlar değişen elektromanyetik dalga boylarından meydana gelmekte ve radyo dalgalarından gama ışınlarına kadar uzanmaktadır. Elektromanyetik spektrum denilen bu spektrum içerisinde insan gözü tarafından algılanabilen sadece çok küçük bir bölüm bulunmaktadır ki, bu bölüme de görünebilir spektrum denmektedir. Bu havalı ve bir o kadar da teknik isme sahip olan kavramın diğer bir adı ışıktır. İnsan, ışığın enerjisinin bilincine yüzyıllardır sahip olduğunu çok farklı yöntemlerle kanıtlar. Hatta insanın içindeki kutsal enerjiyi Ortaçağ ressamları ışıldayan altın yaldızlı hareler aracılığıyla gösterir. Böylesine güçlü figürlerin enerjisini anlatmada ışıktan daha kuvvetli hangi görüntü öğesi kullanılabilirdi?

Brigitte Kowanz, Spatium, 2006.
100 x 120 x 100 cm.
Neon, akrilik cam, yüksek kaliteli çelik.

Özellikle ışık sanatı üzerine kapsamlı bir seçkiye sahip olan Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu, üretimlerinde ışığı neredeyse akla gelebilecek her şekilde kullanan sanatçıları özenle bir araya getiriyor. Christoph Dahlhausen, floresan lamba, ayna, metal ayaklar ve kablolardan oluşan eseri Bozuk Lamba (2012) ile Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’na dahil olan sanatçılardan. Dahlhausen ve hatta koleksiyondaki diğer ışık işlerini değerlendirirken ışığın doğası ve insanın algısını kılavuzum olarak görüyorum. Görüntü, ses ve hareket üzerine önemli bir kaynak olan kitabında Herbert Zettl da ışığın yaşam için elzem olduğunun altını çizmektedir. Zettl’a göre birçok canlı büyümek için ışığa ihtiyaç duyar. Diğer yandan, görsel algının ana öğesi olan ışık bizim zaman ve mekan algımızı pekiştirmektedir. Işık duygularımız üzerinde belirli bir etkiye sahiptir. Etrafımızdaki cisimler, ışık sayesinde görünür kılınır. Etrafımıza baktığımızda, farklı çeşitlerde ve çok sayıda yansımaya maruz kalırız. Her yansıma belirli bir ölçüde ışık yoğunluğu ve karışımına sahiptir. Yoğunluk çeşitliliği ise bizim gözümüze açık ya da koyu alanlar –aydınlık ve karanlık– ve karışım da renk olarak görünür. (Zettl, H., 2017, s.19) Zettl’ın değindiği tüm bu öğeler, ışık sanatına bakarken yolumuzu aydınlatır.

Christopher Dahlhausen, Bozuk Lamba, 2012.
160 x 350 x 380 cm.
Floresan lamba, MDF üzerine ayna vinili, çelik ayaklar, kablo.

Dahlhausen imzalı eser üzerine yoğunlaşırken ışığın varlığı kadar yokluğu, renk ve yansımadan da bahsetmek gerekir. Metal ayaklar sayesinde karşımızda dikilen neon tüplere yerdeki aynalar eşlik etmektedir. Bu aynalar aracılığıyla ışık kırılmakta ve yansımaktadır. Eserin ismi bozuk lamba aynı zamanda kırık ışık olarak da algılanabilir. Bir gölün üzerine düşen yıldırım gibi, Bozuk Lamba pürüzsüz yüzeyde parıldamakta, büyülü bir atmosfer yaratmaktadır. Bu atmosfere katkıda bulunan, ışığın zemindeki tekrarı ve çoğalmasıdır. Işık güçlü ama bir o kadar da zarif olmayı becerirken, göze çarpan metal ayaklar ve açıktaki kablolar bu zarafete bir karşıtlık yaratırlar.  Neonlardan yayılan ışık soğuk bir tona, maviye yakındır. Bu ışık ana ışık kaynağı olan Güneş’ten gelse, bize Gauguin’in Fransız Polinezyası’ndaki günışığından çok J. M. W. Tuner’ın puslu İngiliz gökyüzünü hatırlatması olasıdır. Gerçekten de Zettl’ın önerdiği gibi, ışığın duygularımız üzerinde bir etkiye sahip olduğuna inanıyorum; aynı renkler gibi. Dahlhausen’in tercih ettiği mavi neonlar da mutlaka bakanın duygu durumunu etkilerler.

Tekrar Bozuk Lamba adlı Christoph Dahlhausen yapıtına dönecek ve biraz daha dikkatli bakacak olursak fark ederiz ki, görünenin ötesinde birçok bilinçli karşıtlık yatmaktadır. Işık sanatının başarılı bir örneğinden bahsederken o sanatın temeline kadar uzanmazsak gözden bu karşıtlıkları rahatlıkla kaçırabiliriz. Gezegendeki hayatı verdiği ısı ile de sürdüren Güneş’ten farklı olarak Dahlhausen’in ışığı odayı ısıtır ama sıcak tonlar yaymaz, ses çıkarır ve malzemeye hapsolmuştur. Esere dair tüm detayların ışığın insan tarafından algısına katkıda bulunan özelliklerle neredeyse ters düştüğünü söyleyebiliriz. Evet Bozuk Lamba da odayı aydınlatır, ışık ve ısı yayar ama dağılmış olduğu alan içinde kendini gösteren aynalar ve kablolar arasında yaşamı tetikleyecek pek bir unsur yoktur. Diğer görünür malzemeyle de desteklediği yapaylığı, soğukluğu ve endüstriyelliğini ise mekana dolan ve odayı aydınlatırken yaklaştığımızda hissedebileceğimiz ısısıyla ışığın kendisi karşılar. Sadeliğiyle neonun kendisi bir yanda, rastlantısal izlenimi veren aynalarla birlikte ışıkların mekana yerleşimi diğer yanda, ışık gözleri mekan içinde bir noktadan başka bir noktaya gezdiren bir kapalı devre oluşturur.

Christoph Dahlhausen’in eserinde, ışık tek başına heykelleşir ve hatta anıtlaşır. Yine de yerleştirmenin diğer öğeleri mekana umarsızca yayılarak bu etkiyle çelişir. Hatta Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’nda yer alan Keith Sonnier’in Balo Salonu Avize Yerleştirmesi (2017) eserinde olduğu gibi, Dahlhausen’in eseri de genellikle sanat eserlerinde görmeye alışkın olmadığımız kablo ve taşıyıcı unsurları ortaya sererek kullanılan malzemenin günlük hayatımızda rahatlıkla karşımıza çıkabilecek sıradan objelerden oluştuğunu hatırlatır. Dahası neon, kablo ve bina basitçe bir fişin prize takılmasıyla bütünleşir. Işık sanatını kullanan sanatçıların bu basit eylemi bilinçli olarak görünür kılmaları, bugün kanıksadığımız sıradan eylemlerden birinin eserin vazgeçilmez parçası haline geldiğini vurgular.

Boş ve karanlık bir odada sıralanmış dikey neonlar ve onların ayağına uzanmış aynalar ve kablolar... İzleyicisinden başka hiçbir canlının izine rastlanmayan bu ortamda Dahlhausen, kim bilir belki de bir insan dokunuşunu ya da eseri üreten olarak kendi varlığını da yerde bıraktığı kablolar aracılığıyla kayda düşer. Ne de olsa Bozuk Lamba ancak o kim olduğunu bilmediğimiz kişi tarafından tamamlandığında, karanlık bir odayı yaydığı mavi ışık ile boyar.

 

Kaynaklar
Vardar, B. (2000) Sinema ve Televizyon Görüntüsünün Temel Öğeleri, İstanbul, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş.
Zettl, H. (2017). Sight, sound, motion. Boston, MA: Wadsworth Publishing.

 

YAZAR HAKKINDA
Deniz Can
İzmir’de 2011 yılında program koordinatörlüğünü üstlendiği KKSM ile sanat sektörüne dahil olan Deniz Can, burada yerel yönetimler, kültür kurumları ve üniversitelerin desteğiyle aylık çıkardığı rotalar üzerindeki sergilerin anlatım eşliğinde gezildiği ilk Sanat Rotası etkinliklerini gerçekleştirdi. Etkinlik serisi, bugün kurucu ortağı olduğu deneyimsel sanat girişiminin tohumlarını attı. Sanat ve izleyici deneyimi odaklı çalışmalarını İstanbul, İzmir ve yurt dışında sürdüren Can, İzmir’de kuruma bağlı edindiği küratörlük tecrübesini bağımsız olarak sürdürmek üzere İstanbul’a yerleşti. Özel İzmir Amerikan Koleji, Koç Üniversitesi Ekonomi Bölümü ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültür Yönetimi Yüksek Lisans eğitimini tamamlayan Can, akademik yazım alışkanlığını profesyonel olarak sürdürmektedir.

Sayfayı Paylaş