Ceylan Önalp UVA: Kaosun Eşiği sergisini sinestezi kavramı üzerinden değerlendiriyor.
İnsan, varoluşu gereği dış dünya ile sürekli iletişimde olan bir canlı türüdür. Çevresiyle olan iletişim ağını duyma, görme, koklama, dokunma, tat alma ve zaman duyuları vasıtasıyla oluşturduğu bir veri tabanıyla anlamlandırır. Bu duyuların bazıları psikolojik, bazıları ise nörolojik süzgeçlerden geçer. Örneğin, görme duyumuzun ana unsuru olan gözümüzün elektromanyetik spektrumda her uyaranı değil; sadece görünür olanı algılaması gibi. Sanılanın aksine, bu görünen veya algılanan alan geniş değildir; oldukça kısıtlı bir bölgeye denk gelir. Bu bağlamda beynimiz, fiziksel dünyanın ve antenlerimizin sınırlarının ötesinde görüp duyduklarımızı, kokladıklarımızı ve tattıklarımızı, hatta zaman kavramına dair tüm bilgi girişlerini adeta bilgisayar ana kartının yaptığı gibi sınıflandırır. Duyularımızdan toplanan veriler gerektiğinde kullanılmak üzere beynimizde biz fark etmeden depolanır. Evrimleşme sürecinde gitgide mekanikleşen bu sistem aslında insan ve diğer canlı türlerinin algılama ve kognitif doğasına dair çok şey ifade eder. Bu bağlamda UVA: Kaosun Eşiği sergisindeki Etimolojiler, Ufuk Noktası ve Evreler bölümlerinde sergilenen yerleştirmeler, form ve hareket döngülerinin alışılmış mekaniğinden dışarı çıkarak izleyiciye adeta yapay bir sinestezi şöleni sunuyor. Sergide deneyimlenen ses, renk, harf, ışık ve değişken formların akışı, algı ve bilincimizin sınırlarını insan zekâsı üzerinden şekillendirilen makine zekâsının kapasitesine bırakıyor. Bir bakıma yapay zekâ ile üretilen yapay bir sinestezi boyutuna yolculuk gibi düşünmek mümkün; eserlerin “her biri dikkati, yakın gözlemi, zaman ayırmayı ve orada bulunmayı gerektiriyor.” *
United Visual Artists, “Ufuk Noktası 3:1 #3”, 2022.
Peki, nedir bu sinestezi?
Yunanca, syn (birlikte) ve aisthesis (algı) köklerinden türeyen sinestezi kelimesi birleşik duyum anlamına gelir. Başka bir deyişle, sinestezi bir duyunun başka bir duyu ile algılanmasıdır. Yani, görülen bir şeyin sese çevrilmesi, duyulan bir sesin ise görsele çevrilmesi şeklinde tanımlanabilir. Sinestezi olgusuna sahip olan kişiler sesi koklayabilir, şekilleri tadabilir ve renkleri duyabilir. Örneğin, bir nesnenin görsel algısı işitsel bir duyumu da tetikleyebilirken, aynı şekilde bir sesin işitsel algısı da dokunma duyusunu tetikleyebilir. Yani, sinestetik duyarlılığı olanlar için, bir üçgen yalnızca bir şekil olarak algılanmaz, aynı anda bir renk (örneğin kırmızı) veya bir ses (örneğin bir zil) olarak da deneyimlenebilir.
Nörolog Dr. Richard E. Cytowic, A Union of the Senses ve The Man Who Tasted Shapes adlı kitaplarında birbirinden bağımsız kişilerle yaptığı görüşmeler sonucu sinestet* olma özelliğinin doğuştan geldiğini ve bu tip kişilerin kurduğu sinestetik bağıntıların bireysel alanlarında farklılık gösterdiğini ve öngörülemedikleri tezini savunur. Pavlov ile birlikte yaptığı çalışmalarla da tanınan ünlü Kazan nöropsikolog Aleksandr Luria’nın konuşma ve hafıza ile ilgili uzun yıllara yayılan araştırmalarında sinestezi büyük yer kaplar. The Mind of a Mnemonist isimli kitabında neredeyse otuz yıl boyunca incelediği sinestetlerden Solomon Shereshevskii’nin, algılama ve hafıza kayıt sürecinin içinde olduğu duruma uyarlandığını ve çoğunlukla görsel hafızasını bir ses ve/veya renkle bağdaştırırken mekânsal hafızasını bir ses veya tat duyusu ile eşleştirdiğinden bahseder. Luria, araştırmalarında Shereshevskii’nin olağanüstü hafıza tipinin sinestet ve otistik olmasıyla bağlantılı olabileceğinin de altını çizer. Dünya edebiyatının ünlü isimlerinden Jorge Luis Borges’in Funes the Memorius isimli kısa hikâyesinin başkarakterinin Funes isimli bir sinestet olması belki de Borges’in Luria’nın araştırmalarını okuduktan sonra hikâyeyi yazmasıyla alakalıdır.
Buradan hareketle, Ufuk Noktası bölümündeki soyut geometrik formların ve ses kompozisyonlarının önceden kodlanmış olmaları, eserdeki görsel akışın yapay bir sinestezik forma dönüşümünü sergiliyor. Hem Jung hem de Freud’un toplu metinlerinden yararlanan Etimolojiler ise makine zekâsının bilgiyi ayrıştırırken, gürültünün içindeki sinyalin yerini saptayıp bizim için daha anlaşılır bir forma çevirmede yardımcı olabileceğinin bir ispatı niteliğinde. Ve yine Borges’in Funes’ine ve Luria’nın meşhur deneği Shereshevskii’ye bir gönderme yaparcasına izleyiciyi selamlıyor. Son olarak, Evreler eserindeyse yapay zekânın veri tabanlarından elde edilen karmaşık ve karşılıklı etkileşen veri kümelerini sentezlemekte ne denli başarılı olduğu gözlemlenebilir. Solomon Shereshevskii 1920’lerden günümüze ışınlanıp sergiyi görseydi bu bölümdeki kinetik yerleştirmeye büyük ihtimalle kendi robot dansıyla eşlik ederdi.
* İbrahim Cansızoğlu’nun Julia Kaganskiy ile Borusan Contemporary için yaptığı röportajdan alıntıdır. https://www.borusancontemporary.com/tr/blog-julia-kaganskiy-ile-bir-soylesi_2111
* sinestet: çoklu duyumsama veya birleşik duyum özelliği olan kişi
Referanslar:
- The Man Who Tasted Shapes, Richard E. Cytowic, Bradford Books, 2003
- Synesthesia: A Union of the Senses (Springer Series in Neuropsychology, revisited edition), Richard E. Cytowic, Springer Books, 2011
- The Mind of a Mnemonist, Aleksandr R. Luria, Harvard University Press, 1987
- Funes the Memorius, from Labyrinths: A Literary Collection, Jorges Luis Borges, New Directions, 2007
- Artificial Synesthesia for Synthetic Vision: Designer Synesthesia? https://www.artificialvision.com/asynesth.htm
YAZAR HAKKINDA
Ceylan Önalp,
lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümünde tamamladı. Ardından yüksek lisans eğitimine Londra Üniversitesi Goldsmiths College’da Dijital Medya: Teknoloji ve Kültürel Formlar bölümünde devam etti. 2010 yılından beri yerli ve yabancı mecralarda dijital medya teorisi, sanat felsefesi, mimarlık tarihi alanlarında yazılar yazıyor. FinTech alanındaki şirketlere sanat danışmanlığı yapıyor.