Blog

Uzaktan Bakmak: Olivo Barbieri Üzerine

8 Eylül 2023 Cum

FIRAT ARAPOĞLU
firat.arapoglu@gmail.com

Dünyaca tanınmış İtalyan sanatçı Olivo Barbieri CI Bloom Fuar etkinliği kapsamında bir söyleşi gerçekleştirmek üzere geçtiğimiz haziran ayında İstanbul’a geldi ve 1 Haziran tarihinde kendisiyle bilgilendirici ve keyifli bir sohbet gerçekleştirme şansımız oldu. Barbieri, yaklaşık son on beş yıldır “Mekâna Özgü” adını verdiği ve hala devam eden bir proje olarak metropoller ve megalopolislerin helikopterden hava fotoğraflarını çekiyor. Sanatçının tanıdık şehir manzaralarını yabancılaştırarak, algı sınırlarını sorguladığı ve yeni teknolojik olanakları kullanarak, insan ve doğa arasındaki ilişkiyi incelediği bu çekimleri üzerine de konuşma gerçekleştirdik.

Olivo Barbieri, tilt-shift lens fotoğrafçılığını (fotoğrafta minyatür etkisi) kullanarak, yüzeysel alan derinliğini simüle etmekte ve böylece gerçek manzaralardan minyatürler gibi hareketsiz fotoğraflar yaratmaktadır. Sanatçının tekniği, lensin açısını kameranın arka düzlemine eğerek, makro fotoğrafçılığın yüzeysel alan derinliği etkisini simüle etmeye ve bu şekilde çekilen görüntünün üst ve alt kenarlarında veya sol ve sağ kenarlarında kademeli olarak bulanık alanlar yaratmaya dayanıyor. Çalışmalarına geçmeden önce kısaca sanatçının kariyerinden bahsetmek yararlı olacaktır.

Barbieri, Bologna Üniversitesi Sanat ve Beşeri Bilimler Fakültesi'nde fotoğraf eğitimi alır ve ağırlıklı olarak 1971'den sonra fotoğrafa olan ilgisinin arttığı görülür. Başlangıçta yapay aydınlatma üzerine fotoğraflar çeken sanatçı, 1978 yılından itibaren İtalya'da ve yurtdışında çeşitli sergilerde yer almaya başlamıştır. 1989 yılıyla birlikte düzenli olarak Uzak Doğu'ya, özellikle Çin'e seyahat etmiştir. Barbieri 1990'ların başında tilt-shift fotoğrafçılığa odaklanmaya başlamıştır ve bu tekniği kullandığı ilk büyük serisi 1993 yılında Venedik Bienali'nde sergilenmiştir. Barbieri, Roma, New York ve Tokyo dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki büyük şehirleri fotoğraflamıştır.

Olivio Barbieri, mekâna özgü_LAS VEGAS 07

Barbieri, sonraki çalışmalarında da tilt-shift lens tekniğini kullanmaya devam etti ve “Gece Manzaraları”, "Alpler- Coğrafyalar ve İnsanlar" ve “Mekâna Özgü" serileri, bu üretimleri arasındadır. "Alpler- Coğrafyalar ve İnsanlar" (2012) serisinde, geniş bir ölçek ve ihtişam duygusu yarattığı Alpleri fotoğraflamıştı. “Mekâna Özgü” serisinde ise bir tür soyutlama ve hareket duygusu yaratmak ve kent büyüklüğünün yapısını eleştirmek adına dünyanın dört bir yanındaki önemli simge yapıların fotoğraflarını çekti.

Barbieri'nin çalışmaları dünya çapında kişisel ve karma sergilerde gösterildi, Venedik Bienali'ne beş kez katıldı ve çalışmaları Centre Pompidou, San Francisco Modern Sanat Müzesi ve Chicago Çağdaş Sanat Müzesi gibi büyük koleksiyonlarda yer alıyor. Çok sayıda ödülün sahibi olan sanatçı, dünyanın önde gelen fotoğrafçılardan biri olarak kabul ediliyor.

Peki, sanatçının kullandığı teknikler ve serileri üzerine kısaca neler söylenebilir? Gelin, öncelikle tilt-shift lens tekniği ve hava fotoğrafçılığından başlayalım. Örneğin Olivo Barbieri'nin “Mekâna Özgü” serisi, dünyanın dört bir yanındaki şehirlerin havadan fotoğraflarından oluşan bir koleksiyondur. Bu seri 1999 yılında üretilmeye başlandı ve 2012 yılında olgun bir noktaya ulaştı. Bu fotoğraflarda Barbieri, minyatür benzeri bir efekt oluşturmak için ilgili tekniği kullanmış ve imajların üst ve alt kenarlarında veya sol ve sağ kenarlarında kademeli oluşturulan bulanıklıklar, şehirlerin birer model veya minyatür olduğu yanılsamasını yaratmıştı.

Öte yandan Barbieri'nin hava fotoğrafçılığını kullanması, doğal olarak bir şehrin kuşbakışı görüntüsünü yakalanmasını sağlamaktadır ve bu bakış açısı, sanatçıya, kentsel peyzaja dair benzersiz bir bakış açısı geliştirmesini sağlamıştır. Çünkü, ancak bu şekilde şehir bir bütün olarak görülebilir ve temelde düşük göz hizasından görünemeyecek imaj türevleri ve insan-kent ilişkileri tanımlanabilir. “Mekâna Özgü” serisi, özünde, kentsel mekânın doğası üzerine bir tür meditasyondur ve tilt-shift lens tekniğinin ürettiği minyatür benzeri imajın etkisi, izleyicide bir tür görüntüden uzaklaşma ve bilindik bir görüntüye dair yabancılaşma etkisi yaratmaktadır. Bu uzaklaşma duygusu, bir şehri yeni bir biçimde görmemizi ve onunla olan ilişkimizi sorgulamamızı sağlar.

Olivio Barbieri, mekâna özgü_ISTANBUL 11

Barbieri, tilt-shift lens kullanımı ve hava fotoğrafçılığına ek olarak, fotoğraflarda ilk başta algılanan gerçekliği manipüle etmek adına başka teknikler de kullanır. Örneğin rengin, formun ve formdaki bazı belirli ayrıntıların silinmesi buna örnektir. Bu teknikler, üretimlerdeki genel soyutlama duygusunun ifade gücünü arttırmaktadır. Peki dünyaya yukarıdan bakmak ne anlama gelir ve bu bakış açısı nereye evrilmektedir?

Kuşbakışı görüntü uzun ve karmaşık bir geçmişe sahip ve yüzyıllardır haritacılar ve askerler stratejik avantaj elde etmek için bu bakış açısını kullanılmaktadır. 20. yüzyıldaysa uçak ve helikopterlerin ortaya çıkmasıyla kuşbakışı görüntü giderek daha yaygın hale gelmiştir. Bugün bulunduğumuz noktada, örneğin dronlar, kuşbakışı manzaraları her zamankinden daha kolay ve daha uygun bir şekilde elde etmemizi sağlıyor. Fakat burada amaçlanan şeyin her daim pozitif olduğu düşünülmemelidir: Bir yanda dron çekimlerle dünyanın güzellikleri belgelenirken, kentsel gelişim planlanırken ve doğal afetler izlenirken, insanlar gözetlenmekte, hedef alınmakta ve bu araçlar savaşlarda kullanılmaktadır.

Diğer bir deyişle dron çekimler ve hava fotoğrafçılığı aynı anda hem yerden haritalanması zor ve olanaksız olan uzak alanların ayrıntılı haritalarını oluşturmak için ve hem de militer kuvvetler tarafından istihbarat toplamak ve hedefleri imha etmek için kullanılıyor. Sonuçta Olivo Barbieri’nin CI Bloom konuşmamızda belirttiği gibi dron çekimlerin olumlu ve olumsuz kullanımlarının olasılıkları çoktur. Bu görüntünün geleceği, insanlığın onu kullanmayı nasıl seçtiğine bağlı olarak değişecektir. İşte bu olasılıklardan birisi de Barbieri’yi etkilemiştir: Bir şehre yukarıdan bakmak ne anlama gelmektedir?

Sanat tarihinde Camille Pissarro gibi Fransız İzlenimci ressamları, şehre yukarıdan bakma biçiminden etkilenmişler ve bir binanın üstünden binaların, sokakların ve insanların tek, birleşik bir model olarak görülebilme olasılığını sevmişlerdi. Bu görüntü, şehrin dinamik enerjisini yansıtıyordu. Şehri, doğayı ve insanları daha yüksek bir bakış açısıyla görme arzusu ve pratiği, dünyadaki yerimizi anlama ve büyük resmi görme çabalarımızın bir sonucuydu. Barbieri’nin fotoğrafları da bir yanda manzaranın geniş ölçekli görüntüsünü diğer yanda yaşamın ayrıntılarını yakalar. Şehir bir bütün olarak görülmekte, ama insanlarla ve nesnelerle bağlantı kurulmaktadır.

Şehirlerin yanında doğal manzaralar da sanatçının ilgi alanına girer. Burada iki önemli serisinden bahsedilebilir: “Alpler - Coğrafyalar ve İnsanlar” ve “Capri” serileri. Her iki seri de insan ve doğa arasındaki ilişkiye odaklanmaktadır. “Alpler - Coğrafyalar ve İnsanlar”da Barbieri, minyatür benzeri bir etki yaratmak için Alpleri yukarıdan fotoğraflamış ve bu, dağların genişliğini, ölçeğini ve insanın doğaya müdahalesini görünür kılmıştır. Benzer bir teknik kullanarak Kapri adasını fotoğraflayan sanatçı, insanların doğal yerleri gösteri alanlarına dönüştürmelerini mercek altına alır. Zira, artık bu alanlar bir zamanlar oldukları gibi bozulmamış vahşi doğa değillerdir.

Böylece Barbieri'nin fotoğrafları, insan ve doğa arasındaki karmaşık ilişkiyi bize anlatmaktadır. Doğal yerleri dönüştürme gücüne sahibiz, ama aynı zamanda bu dönüşümlerin sahip olabileceği etkiyi de biliyoruz. Bu fotoğraflar, çevre üzerindeki etkimiz konusunda daha dikkatli olmamız için bizi harekete geçiren bir çağrı gibidir. Çünkü bir yanda bu alanlar turistler için daha erişilebilir hale gelmiş, ancak çevre üzerinde de olumsuz etkileri olmuştur. Ulaşım yolları doğal manzarayı parçalamış ve insanlığın varlığı hava kirliliğine ve su kirliliğine neden olmuştur. Bir bölge turizm merkezi olarak daha popüler hale gelebilir, ancak bu ilgili bölgenin karakterini de değiştirir. Barbieri doğayı sömürmenin yerine doğa ile uyum içinde yaşamanın yollarının bulunması gerektiği üzerine düşünülmesini sağlamaktadır.

Öte yandan Olivo Barbieri'nin post prodüksiyon süreçleri ve görüntü işleme süreçleri de önemli bir üretim ayağını oluşturur, zira sanatçı bu teknikleri, anında tanınabilen benzersiz ve stilize bir estetik yaratmak için kullanmaktadır. Örneğin renk kullanımında, bir tür gerçek-dışılık duygusu yaratan parlak ve doygun renkler kullanır. Bu, fotoğrafçılıkta tipik olarak kullanılan daha doğal renklerin zıttıdır. Ayrıca Barbieri derinlik ve perspektif duygusu yaratmak için görüntü işleme tekniklerini kullanır. Bu, fotoğraflarına rüya gibi imajlar ve bir tür uhrevi nitelik kazandırmaktadır.

Barbieri her daim yeni teknikler deniyor ve izleyicinin algısını genişletmenin yeni yollarını buluyor. Fotoğraflarındaki renkleri ayarlaması, örneğin renkleri daha parlak, daha doygun veya daha sessiz hale getirmesi ve renk dengelerini değiştirmesi dikkat çekicidir. Bunun yanında fotoğraflarda öğe eklemesi veya kaldırması ve belirli kısımları bulanıklaştırması veya keskinleştirmesi bir tür derinlik ve perspektif duygusu yaratmakta ve hatta fotoğraflarını daha soyut hale getirmektedir.

Konuşmamızın sonunda kendisi de bir deprem kuşağı bölgesinde yaşayan Barbieri, Türkiye'de yaşanan depremden duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Geçmişte deprem felaketinin sonuçlarını da fotoğraflamış olan Barbieri, İtalya'daki depremlerde yıkılan binaların kalıntılarını belgelemişti. Kayıp ve yıkım duygusunu hissettiğimiz bu çalışmalarında, bize yine de insan ruhunun dayanıklılığını iletmeye çalışır. Zaten sanatın gücü tam da bu değil midir?

 

YAZAR HAKKINDA
Fırat Arapoğlu sanat tarihçisi, eleştirmen ve bağımsız küratör olarak İstanbul’da çalışmaktadır. Altınbaş Üniversitesi’nde İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Sosyal Bilimler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.Türkiye ve yurtdışında birçok serginin küratörlüğünü yapmıştır. 2019 projeleri arasında: “Future Unforgettable”, Krassimir Terziev solo sergi (2019, Versus Art Projects, İstanbul), “Beşinci Anlaşma”, Esra Satiroglu solo sergi (2019, Summart, İstanbul), curator of “Simbart One-Day” solo show Programmes ve Simbart’ın tek günlük solo sergi programları sayılabilir. 3. Çanakkale Bienali’nin ile 3. ve 4. Uluslararası Mardin Bienalleri’nin eş-küratörlüğünü yapmıştır. Türkiye’de yurtdışında katkıda bulunduğu sanat dergileri arasında Genç Sanat, Art-İst Modern & Actual, ICE, ARTAM, Art Unlimited, Critical Culture, RH+, İstanbul Art News ve Flash Art sayılabilir. Birgün, Cumhuriyet ve SOL gibi gazetelere de katkıda bulunmuştur. Sanat ve sanat eğitimi üzerine yazdığı makaleleri uluslararası sempozyumlarda sunmuştur. Aynı zamanda İstanbul Modern Art Museum, Moda Sahnesi, Narmanli Sanat, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde konuşmalar yapmıştır. Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği AICA-Türkiye’nin 2018-2020 başkanlığını yapmaktadır.

Sayfayı Paylaş