Kumru Eren, Mat Collishaw’un “Aritmi” sergisindeki çalışmalarını melankoli kavramına odaklanan felsefi araştırmalar bağlamında değerlendiriyor.
DR. KUMRU EREN
Borusan Contemporary Müdürü
Albrecht Dürer, Melencolia I, 1514, Gravür
Eliyle desteklediği başında düğün çiçeği ve su teresinden bir çelenk taşıyan, diğer elinde de pergel ile köşede kara kara düşünen melek, hemen ayak ucundaki tazı ve yanındaki giyinik putto i. ile arkasında gizemli bir kare görülen bir duvarın önünde oturuyor. Putto, alışılageldiğinden farklı olarak giyinik ve kucağındaki not defterine bir şeyler yazıyor veya çiziyor. Hemen arkasında, ölümü ilan eden bir çan ve insanın kısıtlı zamanını çağrıştıran kum saati, memento mori ii. yer alıyor. Meleğin ayağının altındaki marangoz aletleri ve İsa’nın çarmıha gerilmesine atıfta bulunan çiviler rastgele yerde dağınık biçimde.… Aynı şekilde simyacıların sıradan metalleri altına çevirmek için kullandığı aletlerden biri olan kroze de bulunuyor. Resmin ortasında ise, Dürer cismi olarak anılan, karışık sekizgen bir prizma olan oktahedron görünüyor… Kompozisyonunun her noktası karmaşık sembollerle dolu olan Melencolia I adlı gravür, Erwin Panofsky’e göre Albrecht Dürer’in psikolojik bir oto portresiydi. Her bakımdan sanatçının summa’sı iii. olarak kabul edilen bu gravür, Aziz Jerome’un Çalışma Odası ile birlikte, ikonografinin kanonlarını oluşturur. Yine Panofsky, bu iki resmin Dürer’in zihninde seküler ve ilahi bilgiyi temsil ettiği sonucuna da varır. 1
Alman Rönesansına yön veren ilginç kişiliklerden biri olan okültist, doktor ve hukukçu Cornelius Agrippa, Dürer bu gravürü yapmadan kısa bir süre önce melankoliyi üç seviyede ele almıştı. Buna göre, melankoli seviyelerinin ilkinin hayal gücünü yönettiğine ve sanatçılara özgü olduğu düşünülüyordu. Agrippa’nın melankoli silsilesi, ikinci seviyede bilim insanları ve doktorlar ile devam ederken, üçüncü ve en yüksek seviye, içgüdüsel seviye ve teologlar ile son bulur. Neyse ki, Agrippa, Hipokrat’ın beden sıvılarıyla ilişkilendirdiği, Orta Çağın ise “cinlenme” olarak tanıdığı bu duygu durumunu, Yeni Çağa “sanatçı hastalığı” olarak taşımayı başardı. Hipokrat’tan bu yana kafa yorulan melankoli için günümüz tıp literatürü, 20. yüzyıl ile birlikte klinik psikiyatrinin yaklaşımını benimsemiş ve yitirilen sevgi nesnesi ardından döngüsel hale gelen yasın yarattığı derin bir umutsuzluk hali, bipolar bozukluk olarak tanımlamıştır. 2
Mat Collishaw, “Zoetrop (Çınlayan Sirenler)”, 2023.
Bugün, iklim krizinin yarattığı melankoli, adeta pandemi yaşamış bir dünyanın ortak “hâliyetiruhiyesi”. Pandemi sonrasında, sosyalleşme ve mobilite, kısaca yaşam tarzı krizi yaşayan toplumlarla; gıda, ilaç ve tıbbı malzeme tedariğinin milli güvenlik meselesi haline gelmiş dünya ülkeleri işsizlik, ekonomik durgunluk gibi ikincil sonuçlarla yüzleşmeye başlıyor. İklim kaybedilmek üzere ve giderek yabancılaşıyor; dünya ise içinden çıkamayacağı bir yas döngüsüne hazırlık yapıyora benziyor.
Hannah Arendt düşüncesinde ifadesini bulan, temel insani etkinliklerin anlamı çerçevesinde insanın toplumsallaşması ve modernleşmesinin tarihiyle şekil alan “insanlık durumu”; artık çevresini ötekileştiren bir modernist söylem ile kısıtlı kalamayacak şekliyle, yeni ve alternatif diskura şekil veriyor. “İnsanlık Durumu” tarih, siyaset ve sosyolojiyi kat ederek, ekoloji ve iklimin müdahil oldukları haliyle, genişletilmiş haliyle, çok disiplinli bir dünya haline her geçen gün evrilirken; çağdaş felsefenin, örneğin Deleuze’ün kullandığı “köksap” metaforunun botanik biliminden gelmesi gibi, bilimin yöntem ve kavramlarının sosyal bilimleri kucaklamasına daha çok şahitlik ediyoruz. Emanuel Coccia, “karışım metafiziği”nden söz ederken, hayvan merkezli evrim tarihi yazımını, bitki merkezli düşünmeyi dener: “Darwinizm içselleştirilmiş bir insan merkezcilikten ibarettir: İnsanın narsisizmini hayvanlar alemine genişletmiştir.” 3 Bitki, kendini ağırlayan dünyadan fiziksel ve metafiziksel olarak ayırılamayacağına göre, aynı zamanda dünyada-olmanın en köklü biçimidir. (Bitkiler) dünyayla kaynaşmaya, tözüyle bir olmaya varıncaya kadar tüm nüanslarını kabul ederler. 4 Üzerlerinde çok konuşmadığımız, isimlerini aklımızda tutmadığımız bitkiler felsefe tarafından da uzun süre ihmal edildi. Aristoteles psyche kavramını evrensel canlılığın ilkesi olarak tanımlar. Antik Çağ ve Carl Linnaeus’e dek Orta Çağda bitkiler ayrı bir taksonomik sınıf değildi; Aristoteles’e göre psyche, hayvan, insan ve bitkiler arasındaki ayrımdan bağımsız, tüm canlı varlıkların ortak zeminiydi. 5 Bugün o ortak zemin, en çok konuştuğumuz konu halini aldı.
Mat Collishaw, Pandora, 2023.
Mat Collishaw’u on yıllık bir aradan sonra, aralarında Borusan Contemporary siparişiyle üretilen mekâna özgü heykeli Çınlayan Sirenler isimli zoetropunun iv. da olduğu özel bir seçkiyle İstanbul’da ağırlamaktan mutluluk duyuyoruz. Mat Collishaw, Aritmi ile doğanın düzensizleşen ve her birimizin kulağında çınlayan kalp atışını, bilimleri katettiği bir izlekten yapay zekâ teknolojileriyle şekillenen metodolojisiyle görünür hale getiriyor. Collishaw, Perili Köşk’ten başlayıp İstanbul Boğazı’nı da kapsayarak genişleyen bir ölçek üzerinden izleyicileri dünyanın kalp atışını duymaya çağırıyor. Albrecht Dürer’in 1503’te yaptığı iki suluboya Fısıldayan Çalılar ve Büyük Çimen Öbeği’nden hareketle, sıradan bitkilerden dünyanın tözünü, yaşamın dünyayla kurduğu en sıkı ve temel bağı canlandırıyor. Stetoskopunu mikroorganizmalara, ayrık otlarına, hasekiküpelerine, Viktorya döneminde okyanusları aşan fidelere, İstanbul Boğazı’nın istilacı deniz analarına çeviriyor; tüm bu resmin merkezine ise doğanın zekâsını sembolize eden bir ahtapotu konumlandırıyor. Borusan Contemporary galerileri, nesne, veri ve memorabilia v. ile kurduğu sıra dışı ekosistemle sanatçının nadire kabinesinedönüşürken; Umberto Eco’nun anımsattığı üzere, veri toplama ve belli bir nesne konusunda anlatım geliştirme sanatı ve retoriği anlamına gelen historia’nıninşasını da gözler önüne seriyor. 6
Aritmi, Mat Collishaw’un summa’sı; doğayı, bilimi, tarihi, çok disiplinli düşünen bir sanatçının eskiz defteri; Albert Dürer’in kara kara düşünen meleğinin defterine karaladığı kıyamet gibi, bir kıyamet içerisinde kendini resmeden sanatçının kaçınılmaz, büyüleyici ve bizleri kucaklayan melankolisi.
Kumru Eren
İstinye, Temmuz 2023
1- Panofsky, Erwin, The Life, and Art of Albrecht Dürer, Princeton, 1967
2- Akın, Haydar, Delilik, Melankoli, Cinlenme – Hıristiyan Batı Dünyası’nda Aykırılık Yaratan Hallerin Tarihi, Verba Yayınları, Eskişehir, 2021
3- Coccia, Emanuele, Bitkilerin Yaşamı:Bir Karışım Metafiziği, çev: Kağan Kahveci, yay: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2021, s: 6
4- a.g.y., s:8
5- Aristoteles, De Anima, 414 a
i. Putto: Melek olarak tasvir edilen küçük erkek çocuğu.
ii. Memento mori: (Lat.) “Ölümlü olduğunu anımsa”
iii. Summa: Bir sanatçının tüm eserlerini özetleyen bir iş veya iş serisi.
iv. Zoetrope: Durağan resimleri deviniyormuş gibi gösteren aygıt. v. Memorabilia: Hatırlanmaya değer şeyler.
v. Memorabilia: Hatırlanmaya değer şeyler.
YAZAR HAKKINDA
Dr. Kumru Eren
Kültür varlıkları alanında iş geliştirme ve koleksiyon yönetimine yoğunlaşan Kumru Eren, ulusal ve uluslararası koleksiyon ve kurumlara danışmanlık verdi. Baksı Kültür Sanat Vakfı, Baksı Platformu Koordinatörlüğü’nü yürüttü. Marmara Üniversitesi’nde bir süre “Eleştirel Sanat Kuramları” dersi verdi.
Sergi katalogları ve sanatçı monografileri için makaleler kaleme aldı.
ICE, Istanbul Art News, Artam, Varlık, Hürriyet Kitap Sanat, Hürriyet Seyahat gibi kültür sanat yayınlarında makale, eleştirileri ve izlenimleri yayınlanmıştır. “Türkiye’de Çağdaş Sanatta Küreselleşme” fenomenini Jean-Luc Nancy düşüncesi üzerinden savunduğu tezi ile doktor ünvanını almıştır.
AICA (Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği) üyesidir. Halen, Borusan Contemporary’nin yönetim görevini üstlenmektedir.